Linkedin üzerinde oluşturulan
Bilişim Hukuku grubunda başlatılan bir tartışma hakkında konuşulanları
toparlamak istedim. Tartışma, kanunlarımızda IP adresinin bir kişiyi tanımlayıp
tanımlamaması ile ilgili. Bu tür konular hakkında çok fazla bilgi kirliliği
olduğunu düşündüğüm için uzmanların fikirlerini burada paylaşmak istedim. Hem
bu şekilde gruba erişimi olmayan kişilerde faydalanmış olacaktır.
Öncelikle IP adresinin
atanmasıyla alakalı teknik bilgiyle başlayalım. IP adresi internet servis
sağlayıcılar tarafından ağ yönlendirici cihazlarına (modem/router) atanır. Bu
atama işlemi dinamik ve statik olmak üzere iki şekilde yapılır. Dinamik olduğu
zaman yönlendiricimizi her kapatıp açmamızda ve/veya belirli zaman
aralıklarında IP adresimiz yenilenir. Bu şekilde yenilense dahi internet servis
sağlayıcısı tarafından IP adresinin hangi internet abonesine hangi tarihlerde
atandığı bilgisi tutulur. Diğer bir yöntem olan statik atama işleminde ise ağ
yönlendiricilere atanan IP’ler hiçbir zaman değişmez. Bu, özellikle kurumlarda
tercih edilen bir yöntemdir. Tüm bu IP’ler gerçek IP olarak adlandırılmaktadır.
Yani atanan bir IP sadece size aittir ve tüm internet ağında sizin adınıza
dolaşmaktadır. Bir de lokal IP kavramı vardır. Bu da ağ yönlendiricilerine
bağlanan bilgisayarlarımızın aldığı IP’lerdir. Örneğin, bilgisayarımızdan www.google.com adresine gitmek istediğimizde
lokal IP’miz yönlendiriciden geçerken gerçek IP’miz ile değişecektir. Google’a
sorgu yapan IP adresi servis sağlayıcısının bize atadığı gerçek IP olacaktır.
Buradan özellikle şu sonuç çıkmaktadır; bir gerçek IP adresi arkasında birden
fazla kullanıcı olabilmektedir. Özellikle çok kullanıcılı kurumlarda web
adreslerine son noktada kimin eriştiğinin tespiti yapılamamaktadır. Burada
kurum içinde trafiğin takibi için 5651 sayılı kanunun gereksinimleri
uygulanarak trafik loglanmalıdır.
Gerçek IP adresi gibi kişiye özel
olan bir de MAC adresi vardır. Her kullanıcının MAC adresi birbirinden farklı
olduğu için www.google.com adresine
bağlanan kişi MAC adresinden tespit edilemez mi sorusu akıllara gelmektedir.
İnternet protokolünün çalışma mantığına göre paketler yönlendiriciler üzerinden
geçtikten sonra geçtiği yönlendiricinin MAC adresini bir sonraki yönlendiriciye
taşırlar. Kullanıcının MAC adresi sadece kendi yönlendiricisine kadar iletilmiş
olur ve bu yüzden MAC adresiyle tespit edilemez.
Verilen teknik bilgilerin
ışığında IP adresinin bir kişiyi tanımlayıp tanımlamadığını tartışalım.
Internet servis sağlayıcılarıyla yapılan hizmet sözleşmeleri ile
yönlendiricimize atanan IP’ler ismimiz ile kayıt altına alınıyor. Bu durumda bu
IP’lerden yapılan her işlemin bizim tarafımızdan yapıldığı kabul ediliyor. Fakat
yasal olmayan yollarla yönlendiricimizin üzerinden suç işleyen kişiler
olabilir. Kablosuz ağımızın güvenliğini kırıp yine bizim IP’miz üzerinden
suçlara karışmış kişiler olabilir. Bu yüzden IP adresimiz üzerinden işlenen
suçlarda IP tek başına yeterli bir kanıt olarak görülmemelidir. Bu tür
ihtimaller olabileceği için karşı tarafın ispat yükümlülüğü devreye girecektir.
Grup üzerindeki tartışmada Sn. Avukat Ceyda Cimilli Akaydın durumu şu şekilde
ifade etmiştir. Olduğu gibi alıntılıyorum.
“Ceza hukuku'nun temel prensiplerinden birisi şüpheden sanığın
yararlanmasıdır. IP numarası hangi kullanıcıya atanmış IP adresinden işlem
yapıldığını belirler ama teknik kişilerin çok daha iyi belirttikleri gibi,
uzaktan erişim, kablosuz modeme izinsiz bağlanma vb. pekçok yolla aboneye
atanan IP adresinden abonenin haberi olmadan işlem yapılabilir. Ceza hukuku
açısından aboneye internet erişimini korumak gibi bir yükümlülük veya abonenin
bağlantısı kullanılarak yapılacak işlemden her halukarda sorumlu olacağına
ilişkin bir hüküm, veya özel hukuk açısından bakarsak ispat yükünü değiştiren
bir karine yoktur. Özel hukuk açısından hayatın olağan akışı içerisinde IP nin
atandığı kişinin fiili yapan olduğu kabul edilemez çünkü bu yasa dışı eylemler
yapanların kendilerine atanmış IP leri değil yasa dışı yollarla elde ettikleri
başka IP leri kullanmaları genel eğilimdir. Dolayısıyla IP nin atanmış olduğu
abonenin suçu işlediği şüphelidir ve bundan sanık yararlanmalıdır. Başka delil
yoksa ceza hukukunda sanık delil yetersizliğinden beraat etmeli, özel hukuka
ilişkin işlerde ise karşı taraf ispat yükü altında olmalıdır.”
Sonuç olarak ev kullanıcıları
için suçun işlendiğine dair kuvvetli deliller olması gerekmektedir. Kurumlar
tarafından işlendiği iddia edilen suçlarda ise kurum çalışanlarının trafik
kayıtlarının tutulduğu sistemlere bakılmalıdır. Aksi takdirde kurumlar için
istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilecektir.
-GG
0 comments:
Yorum Gönder